Paylaş
“Bu konunun artık iki ülke ilişkilerinde bir ayak bağı olduğu konusunda en azından her iki taraf da hem fikir, onu söyleyeyim...”
Peki Fidan’ın “Ayak bağı” olarak nitelendirdiği konu neydi?
Kendisinin kastettiği, 2019 yılında 1) Önce Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almış olması, 2) Bunun üzerine ABD’nin Türkiye’yi F-35 savaş uçağı ortak üretim programından çıkartması ve 3) Ayrıca, Türkiye’yi CAATSA yaptırımlarına dahil etmesinin, iç içe geçerek Ankara-Washington ilişkilerinde yaratmış olduğu karmaşık kriz durumudur.
Bakanın açıklaması, bu durumun artık geride bırakılması hususunda Ankara ile ABD yönetimi arasında bir görüş birliğinin belirdiğini gösteriyor.
S-400’LER ANKARA’YA GELİNCE, YAPTIRIMLAR BAŞLADI
Hatırlanacaktır, bu konuda ABD ile türbülansa girilmesi, Rusya’dan kalkan dev nakliye uçaklarının 12 Temmuz 2019 tarihinde S-400 sistemlerinin parçalarını Ankara’daki Mürted Hava Üssü’ne indirmeye başlamasının hemen ertesinde ortaya çıkmıştı.
Türkiye’nin ABD’nin bütün uyarılarına rağmen Rusya’dan S-400’leri alma kararını uygulaması üzerine, ABD yönetimi 17 Temmuz 2019 tarihinde Türkiye’nin F-35 ortak üretim programından çıkartıldığını açıklamıştı.
NATO ülkeleri arasında yapılan işbölümü çerçevesinde ‘beşinci nesil’ F-35’lerin birçok parçasının üreticisi durumunda olan Türkiye, sadece programdan dışlanmakla kalmamıştı. Proje ve üretim maliyeti olarak yaklaşık 1.4 milyar dolar ödemiş olduğu 5 adet F-35 uçağı da ABD’de hangarda kalmıştı.
Bu arada, ikinci bir adım olarak, Başkan Donald Trump’ın başkanlık seçimini kaybedip yönetimi devretmeden önce verdiği siyasi onayla, ABD yönetimi 14 Aralık 2019 tarihinde Türkiye’yi CAATSA yaptırımları kapsamına aldığını duyurmuştu.
ABD Kongresi’nin 2017 yılında çıkarttığı ve kısaca CAATSA olarak adlandırılan “ABD’nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası”, Rusya, Kuzey Kore ve İran’dan askeri malzeme satın alan ülkelere ABD tarafından yaptırım uygulanmasını öngörüyor. Yönetim, Ankara’ya bu yasa hükmünü uygulamak zorunda olduğunu bildirmiştir.
Burada önem taşıyan nokta, ABD’nin yaptırım kararının hem Savunma Sanayii Başkanlığı’nı (SSB) hem de o dönemde bu kurumun başında bulunan İsmail Demir ile yardımcılarını da içermesiydi. SSB de yaptırıma alındığı ve ABD’den bu kuruma ihracat lisansları yasaklandığı için, atılan adım ABD ile SSB arasında kurumsal işbirliğinin kesilmesi anlamına gelmiştir.
ABD’DEN DOĞRUDAN F-35 ALIMI OLABİLİR Mİ?
Bu gelişmelerin önemli sonuçlarından biri, Türkiye F-35 programından çıkartılınca, Türk Hava Kuvvetleri’nin görünmezlik özelliğine de sahip ‘beşinci nesil’ savaş uçağı yeteneğinden uzun bir süre yoksun kalacak olmasıdır.
ABD ile varılan son mutabakat çerçevesinde Türkiye’deki ‘dördüncü nesil’ F-16’ların modernize edilmesi ve yeni alınan uçaklarla birlikte, Türk Hava Kuvvetleri ‘4.5’uncu nesil’ yeteneklerini kısa dönemde kazanabilecektir. Ancak milli imkânlarla üzerinde çalışılan ‘beşinci nesil’ KAAN savaş uçağının tam anlamıyla operasyonel olabilmesi için 2030’lu yılların ortalarına kadar beklemek gerekecektir.
Buna karşılık, Yunanistan Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Demosthenes Grigoriadis’in geçenlerde yaptığı açıklamaya göre, ABD bu ülkeye ilk ‘beşinci nesil’ F-35 teslimatını 2028 yılında yapacaktır. Atina’nın beşinci nesil F-35’leri almasının Ege’deki güç dengesinde Yunanistan’a belli bir süre için bazı avantajlar sağlaması ihtimali Ankara’da rahatsızlık yaratan bir konudur.
Bu ihtimal, KAAN’ın operasyonel olacağı zamana kadar aradaki geçiş dönemi için ABD’den sınırlı sayıda F-35 alımına ilişkin tartışmaları tetiklemektedir.
FİDAN: ‘YARATICI FORMÜLLER ÜZERİNDE DURUYORUZ’
Bu arka plan içinde şimdi Dışişleri Bakanı Fidan’ın önceki gün AA’ya açıklamalarını değerlendirmeye geçebiliriz. Fidan, program sırasında AA temsilcisinin CAATSA’yı da hatırlatıp, “Yeni F-16’lar, F-35, S-400 konusunda Amerikalı muhataplarınızla şu an hangi aşamadasınız” sorusuyla karşılaşıyor.
Fidan, ABD’nin CAATSA yasası uyarınca belli Rus ürünleri alan ülkelere yaptırım uyguladığını belirterek, “O yasanın bağlayıcılığı var” diyor; bununla birlikte, yasanın çıkartıldığı dönemdeki koşullarla bugünkü koşulların farklı olduğunu anlatıyor.
Ardından şöyle konuşuyor Dışişleri Bakanı:
“Biz hani Amerika’da hem Senato’yla yaptığımız görüşmelerde hem siyasilerle hem ulusal güvenlik yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde geldiğimiz noktada, bu türden iki tarafa da hizmet etmeyen yaklaşımların iki ülke arasındaki ilişkileri daha da kronik hale getiren bir rol oynadığının altını çiziyoruz.”
“O da belli bir noktada kabul görüyor...” dedikten sonra ekliyor Fidan:
“Yani bunu daha olumlu bir şekilde nasıl çözebiliriz, bunun arayışı içerisindeyiz. Buna yönelik çeşitli formüller, arayışlar, görüşler, tartışmalar, her iki taraftan öneriler geliyor. Bizim amacımız CAATSA’dan çıkmak. Çünkü Savunma Sanayi Başkanlığımız CAATSA’ya şu anda tabi olmuş durumda...”
Fidan, F-35’te siyasi engel olduğu hatırlatıldığında, “Bu konuyu biz sadece F-35’ten dolayı değil, CAATSA ile ilgili konudan dolayı çözmeye çalışıyoruz. Yani bu iş çözülürken yanında F-35’le ilgili bir çözüm gelirse tabii ki tercihe şayan bir durum olur” diye konuşuyor. Bu konuda nihai teknik otoritenin Milli Savunma Bakanlığı olduğuna dikkat çekiyor.
Daha sonra “Olayın siyasi boyutunu yönetmede her türlü çabayı şu anda gösteriyoruz. Yaratıcı formüller, çözümler neler olabilir, onlar üzerinde duruyoruz” diye ekliyor.
Ve işte bütün bu ifadelerinin sonunda “ayak bağı”nın aşılması ihtiyacına değinen sözlerini sarf ediyor.
NULAND: “S-400 MESELESİ GERİDE KALIRSA F-35’leri YENİDEN KONUŞABİLİRİZ”
Bu tartışmalar aslında ilk kez ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir önceki siyasi müsteşarı Victoria Nuland’ın geçen ocak ayı sonunda Ankara’ya yaptığı ziyaret sonrasında kamuoyuna yansımıştı.
Nuland, bu ziyaret sırasında CNN-Türk’e yaptığı bir açıklamada “CAATSA yaptırımları Rusya’dan S-400 sistemlerini almanızla ilgiliydi. Eğer bu S-400 meselesini geride bırakabilirsek, ki bunu istiyoruz, ABD Türkiye’yi yeniden F-35 ailesinde görmekten memnuniyet duyacaktır” şeklinde konuşmuştu.
Meselenin en kritik boyutu, bunun olabilmesi için Türkiye’deki S-400’ler’e nasıl bir formül bulunabileceği sorusunda düğümleniyor.
İkinci boyutu ise Fidan’ın da söylediği gibi CAATSA yasasının bağlayıcı olmasıyla ilgilidir. Bu bağlayıcılık sorununun da bir şekilde aşılması gerekiyor.
Bulunacak formülde, S-400’lerin operasyonel olmayacakları konusunda verilebilecek belli güvenceler karşılığında, Kongre engelinin aşılabilmesi için ABD’nin yasal mevzuatında uyarlamalar yapılabilir mi?
Galiba bütün bu soruların yanıtları sergilenecek yaratıcılığa bağlıdır.
RUS BÜYÜKELÇİSİ NE DEMİŞTİ?
Bu meseleyi başından beri çok yakından izleyen Türkiye’nin eski NATO Daimî Temsilcisi Büyükelçi Fatih Ceylan, geçenlerde “Ekonomi” gazetesine yazdığı “Nasıl ve Neden Dönülmeli? S-400 Sevdası Nasıl Yarım Kaldı” başlıklı kapsamlı yazısında bu formül arayışını değerlendiriyor.
Ceylan, bu değerlendirmede “garajda saklamak” şeklinde özetlediği bir formülle, NATO bünyesinde varılacak bir mutabakatla S-400’lerin faal hale getirilmeyeceği yolunda denetlenebilir bir uygulamanın devreye sokulabileceği, karşılığında da F-35 üretim zincirine dönülebileceği savını ortaya atıyor.
Peki Rusya bu formüle ne diyecektir?
Büyükelçi Ceylan, Rusya’nın Ankara’daki Büyükelçisi Aleksey Erkhov’un 3 Haziran 2020 tarihinde CNN Türk’te yayınlanan şu sözlerini hatırlatıyor:
“Kullanılıp kullanılmayacağı tamamen sahip ülkenin hür iradesinde alınacak karardır. Türkiye’nin bizden satın almak istediği ürünü biz sattık. Bu sistemlerin sahibi Türkiye’dir. Duruma basit bir örnekle bakalım: Ben bir aracın distribütörüyüm siz de benden araç almak istediniz. Satış yaptık. Sizden parayı aldım, aracı verdim. Araç sizin. İster plaja gidin, ister patates taşıyın, isterseniz üstüne makineli tüfek monte edin savaşa katılın, onu garajda saklamak sizin doğal hakkınız.”
Geldiğimiz noktada S-400/CAATSA/F-35 denkleminde yeni bir durumun şekillenmekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu konu muhtemelen önümüzdeki kasım ayında yapılacak başkanlık seçiminden sonra, Ankara ile Washington arasındaki en kritik başlıklardan biri olacaktır.
Paylaş